top of page

Nietzsche "Tanrı Öldü" Derken Aslında Neyi Kastetti?

  • Ünlü Filozoflar ve Kuramları
  • 18 Kas
  • 4 dakikada okunur

Felsefe tarihinin en çok bilinen, en sık alıntılanan, fakat ironik bir şekilde içeriği en az anlaşılan cümlesi şüphesiz Friedrich Nietzsche’ye aittir: "Tanrı öldü."


Bugün bu cümle, popüler kültürün elinde bir slogana dönüşmüş durumdadır. Çoğu zaman, ateizmin sığ bir zafer çığlığı ya da dini değerlere yönelik basit bir saldırı olarak algılanır. Sanki Nietzsche, bu ifadeyle kişisel inançsızlığını haykırmakta ya da insanların inancını kaybetmesinden memnuniyet duymaktadır. Oysa meselenin özü, bu yüzeysel okumadan çok daha derin ve karanlıktır.

Bu yazı ile Nietzsche’nin asıl derdini anlamak amaçlanmıştır. İyi okumalar dileriz!

Friedrich Nietzsche ''Tanrı Öldü''


1. Bölüm: Nietzsche’nin Yaşadığı Dönem


Nietzsche’nin "Tanrı öldü" sözünü tam olarak kavrayabilmek için, öncelikle 19. yüzyıl Avrupa’sının entelektüel iklimine bakmak gerekir. Bu dönem, insanlık tarihinin en keskin dönüşümlerinden birini yaşamaktaydı.

Yüzyıllar boyunca Avrupa insanı, hayatını Hristiyan teolojisinin belirlediği sınırlar içinde yaşamıştı. Ahlak, hukuk, siyaset ve günlük yaşamın ritmi, "kutsal" olanın otoritesine göre şekillenirdi.

"İyi" ve "kötü"nün ne olduğu, insanın evrendeki yerinin ne olduğu soruları, tartışmasız kabul edilen dini referanslarla yanıtlanırdı. Tanrı, sadece bir inanç objesi değil, tüm hakikatin ve anlamın garantörüydü.


Ancak Aydınlanma Çağı ile başlayan, Sanayi Devrimi ve modern bilimdeki gelişmelerle hızlanan süreç, bu yapıyı temelinden sarstı. Rasyonalizm, aklı ve deneyi merkeze alarak, inancın açıklayıcı gücünü zayıflattı. Özellikle Charles Darwin’in evrim teorisi, insanın kökenine dair anlatıyı kökten değiştirdi. İnsan, artık ilahi bir planın merkezi figürü değil, biyolojik süreçlerin bir sonucuydu.


Nietzsche, bu dönüşümü diğerlerinden daha erken ve daha keskin bir şekilde fark etti. Gözlemlediği gerçek şuydu:


Modern Avrupa toplumu, görünüşte hala dini ritüelleri sürdürüyor olsa da, inanç artık yaşamın belirleyici gücü olma vasfını yitirmişti. Bilim ve sekülerleşme, "Tanrı" fikrini toplumsal hayatın ve ahlakın merkezinden çıkarmıştı.

Dolayısıyla Nietzsche "Tanrı öldü" dediğinde, fiziksel bir ölümü kastetmiyordu. O, Tanrı fikrinin ve buna bağlı olarak Hristiyan ahlakının, Batı medeniyeti üzerindeki birleştirici ve anlam verici gücünün sona erdiğini ilan ediyordu. Bu, bir ateistin temennisi değil, bir kültür eleştirmeninin tarihsel teşhisiydi.

Nietzsche Nihilizm-Hiççilik

2. Bölüm: Nietzsche’nin Genel Felsefesi: İnsanın Kendini Aşma Çığlığı


Geleneksel değerlerin ve Tanrı inancının zayıflaması, Nietzsche’ye göre insanlığı büyük bir tehlikeyle baş başa bırakır: Nihilizm (Hiççilik).


Eğer evrensel bir doğru yoksa, bizi yargılayan veya ödüllendiren mutlak bir otorite kalmadıysa, yaşamın anlamı nedir? İnsan neye göre yaşayacaktır? Nietzsche, bu soruların cevapsız kalmasının insanlığı derin bir karamsarlığa, amaçsızlığa ve çürümeye sürükleyeceğinden endişe ediyordu. O, inancın kaybolmasından ziyade, inancın yerine koyacak yeni değerlerin yaratılamamasından korkuyordu.

İşte Nietzsche’nin felsefesinin merkezinde yer alan ve sıklıkla yanlış yorumlanan "Üstinsan" (Übermensch) kavramı, tam da bu sorulara bir cevap olarak ortaya çıkar.

Üstinsan, sanılanın aksine biyolojik veya ırksal bir üstünlük ifadesi değildir. Üstinsan, varoluşsal bir hedef, bir idealdir. Nietzsche’ye göre:

"insan, hayvan ile Üstinsan arasına gerilmiş bir iptir". İnsan, olduğu haliyle tamamlanmış bir varlık değil, aşılması gereken bir süreçtir.

Tanrı’nın (mutlak otoritenin) ölümüyle doğan boşlukta, insan iki seçenekle karşı karşıyadır:

  1. Son İnsan: Risk almayan, sadece konfor ve güvenlik arayan, hayatın büyük sorularından kaçan, sürüye uyan, küçük mutluluklarla yetinen pasif birey.


  2. Üstinsan: Yıkılan değerlerin yasını tutmak yerine, kendi değerlerini yaratma cesaretini gösteren birey.


Nietzsche, insanın dışarıdan dayatılan (dini veya toplumsal) ahlak kurallarına göre değil, kendi yaşamını onaylayan, kendi iradesiyle belirlediği değerlere göre yaşamasını ister. Bu süreçte "Amor Fati" (Kader Sevgisi) kavramı devreye girer. İnsan, hayatı tüm acıları, zorlukları ve çelişkileriyle olduğu gibi kabul etmeli ve "böyle oldu, ben de böyle olmasını istedim" diyebilecek güce erişmelidir.


Özetle; "Tanrı öldü" tespiti, insanı başıboş bırakmak için değil, onu kendi hayatının sorumluluğunu tam anlamıyla üstlenmeye zorlamak için yapılmış bir çağrıdır.


Nietzsche Üstinsan - Ubermensch

3. Bölüm: “Tanrı Öldü!”


Nietzsche’nin bu meşhur ifadesi, Şen Bilim (The Gay Science) kitabındaki bir hikayede geçer. "Deli" başlığını taşıyan bu bölümde Nietzsche, modern insanın içinde bulunduğu ruh halini ve gafleti gözler önüne serer. Hikaye şöyledir:


Bir adam, gündüz vakti elinde fenerle pazar yerine koşar ve "Tanrı'yı arıyorum!" diye bağırır. Pazar yerindeki kalabalık, inancını çoktan kaybetmiş, modern, alaycı insanlardan oluşmaktadır. Adamın bu haliyle dalga geçerler. "Tanrı kayıp mı oldu? Saklambaç mı oynuyor?" diyerek gülüşürler. Onlar için Tanrı'nın yokluğu, üzerinde düşünülmeye bile değmeyecek, sıradan bir durumdur.

Ancak "Deli" olarak nitelendirilen adam, kalabalığın bu kayıtsızlığı karşısında dehşete düşer ve fenerini yere çarparak :

"Tanrı öldü! Tanrı öldü ve onu biz öldürdük! Tüm katillerin katili olan bizler, nasıl avutacağız kendimizi şimdi? Dünyanın bugüne dek sahip olduğu en kutsal ve en güçlü şey, bizim bıçaklarımızın altında kan kaybından öldü; bizi bu kandan kim temizleyecek?"

Bu satırlar ile Nietzche birkaç şeyi vurgular:


  1. "Onu Biz Öldürdük": Tanrı kendiliğinden ölmemiştir. Batı toplumu, bilimsel ilerleme, sekülerleşme ve rasyonalite uğruna, kendi elleriyle inanç sistemini yok etmiştir. Bu, kolektif bir eylemdir. Vatanın her bir ferdi sorumludur.


  2. Eylemin Büyüklüğü: Pazar yerindeki kalabalık, ne yaptıklarının farkında değildir. Onlar sadece eski bir inançtan kurtulduklarını sanmaktadırlar. Oysa Deli, bu eylemin sonucunda "ufkun silindiğini", "dünyanın güneşinden koptuğunu" söylüyor. Güneşin yokluğu, yön duygusunun ve hakikatin referans noktasının kaybolması demektir. Kısaca insanlık amacını kaybetmiştir.


  3. Gelecek Olan Karanlık: Nietzsche, Hristiyan ahlakı çöktüğünde, bu ahlak üzerine kurulu olan tüm Avrupa kültürünün de çökeceğini öngörmüştür. "Tanrı öldü" ifadesi, yaklaşmakta olan nihilizm çağının, yani anlamsızlık krizinin bir uyarısıdır.


Nietzsche, Tanrı'nın ölümünü bir özgürleşme anı olarak görmekle birlikte, bunun getireceği yükün ağırlığının da farkındadır. "Sırf buna layık olabilmek için, bizim tanrılar olmamız gerekmez mi?" sorusuyla, insanın artık kendi anlamını kendisinin yaratmak zorunda olduğunu söyler.


Söz gelimi, Mutlak hakikatin kaybı, insanı devasa bir boşlukla baş başa bırakmıştır. Nietzsche, bu boşluğun ya insanı yutacağını (nihilizm) ya da insanın bu boşluğu aşarak kendini yeniden yaratacağını (Üstinsan) düşünmektedir. Bugün, hakikat-sonrası (post-truth) dediğimiz çağda, değerlerin belirsizleştiği bir dünyada, Nietzsche’nin öngörüleri tutmakta dersek çok da yanılmış olmayız sanırım...

Yorumlar


  • Twitte
Fikir Mahzeni Logosu

© 2022

Tüm hakları mahfuzdur ve mahfuz acı verir.

bottom of page