Türkiye ve Dünya'nın Neoliberalizmi Benimseme Süreci
- Ekonomi Tarihi
- 15 May 2024
- 5 dakikada okunur
Turgut Özal… Kalp krizi mi geçirdi suikaste mi uğradı bilinmez. Ancak Özal hakkında şurası kesindir ki; Türkiye’nin kaderini değiştiren, neoliberalizmle tanıştıran o adam olduğu… Türkiye Neoliberalizm etkisinde asla eskisi gibi bir ülke olmadı. Kapalı bir toplumdan tüketim toplumuna dönüştü. Dünya’nın ve Türkiye’nin Neoliberal politikaları benimsemesi süreci nasıl gerçekleşti? Öncesi ve Sonrası..

Neoliberalizm, 20. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle 1970'ler ve 1980'lerde, ekonomik krizler ve durgunluk dönemlerinde popülerlik kazanmıştır. Temel olarak, klasik liberalizmin ilkelerine dayansa da birtakım farklılıkları da mevcuttur. 20. yüzyılın ortalarında gelişen karma ekonomi ve Keynesyen politikaların çökmesiyle doğmuştur. Peki bu Keynesyen politikalar nedir ve nasıl çıkmıştır? 1926 Büyük Buhran’ından sonra yaygınlaşan bu politikalar, ekonomik durgunluk ve işsizlik gibi sorunlarla mücadeleyi amaçlamaktadır. Bu sebeple liberal akımların aksine, piyasaların genelde kendiliğinden dengeye ulaşamayacağını savunarak devlet müdahalesinin zorunlu olduğunu vurgular.
Ayrıca işsizlik de ekonomik durgunluğun bir sonucu olduğu için devlet müdahaleleriyle ekonomik durgunluğun önüne geçmeyi, dolayısıyla işsizlik sorununun kronikleşmesini önlemeyi de amaçlar.

Keynesyen politikalarına göre ekonomik durgunluk riskinin oluştuğu dönemlerde kamu harcamaları artırılarak(alt yapı, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler gibi alanlarda) ekonominin hareketlenmesi ve işsizliğin azaltılması sağlanabilir. Ayrıca düşük vergi veya vergi teşvikleriyle bireyler ve özel işletmelerin yatırım yapmaları amaçlanır. Yine bu doğrultuda faizin düşük olması gerektiğini savunan Keynes, bunun sonucu olarak kredi talebinin artırılması ve yatırımın teşvik edilmesi gerektiğini teorisinde belirtmiştir. Piyasadaki likiditenin çok olması da keza aynı doğrultuda netice vermesinden dolayı teorinin kapsamındadır.

Keynesyen politikaların ilk ve en belirgin uygulama alanı, 1930'lardaki Büyük Buhran dönemi ABD’sidir. Dönemin ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt'in “New Deal” programı, Keynesyen prensiplere dayanarak kamu harcamalarını artırmış ve işsizliği azaltmayı hedeflemiştir.
II. Dünya Savaşı sonrasında da Almanya, Fransa, İtalya başta olmak üzere pek çok diğer Batı Avrupa ülkeleri, Marshall Planı'nın da desteğiyle Keynesyen politikaları benimsemiştir. Bu bağlamda ekonomik büyümeyi teşvik etmek için kamu harcamaları artırıldı ve sosyal güvenlik sistemleri oluşturuldu. Ekonomik büyümeyi teşvik etmek için aktif maliye ve para politikaları uygulanmaya başlamıştır. II. Dünya Savaşın sonrası, Avusturya ve Almanya savaşın büyük yıkıma uğrattığı ve ekonomik olarak geri kalmış vaziyetteydi. Marshall yardımları ve Keynesyen politikaların uygulanması ile bu geri kalmışlık kısa sürede toparlandı ve ilgili dönemin “ekonomik mucize dönemi” olarak adlandırılmasını sağladı.

Peki ne oldu da bu “mucize dönemi” politikaları terkedildi? Oysa her şey yolunda gözüküyordu değil mi? Tam olarak öyle değil;
Keynesyen politikalarda, Keynes’in görüşlerine ek olarak Phillips eğrisi de önemli bir yer tutar. Yeni Zelanda’lı ekonomist Phillips’e göre işsizlik ve enflasyon ters orantılıdır. İşsizliği azaltmak için toplam talebi artıran politikalar (örneğin kamu harcamalarının artırılması) enflasyonu yükseltirken, enflasyonu kontrol altına almak için toplam talebi kısan politikalar (örneğin, faiz oranlarının artırılması) işsizliği artır. Yani dolaylı olarak ekonomik durgunluk ve yüksek enflasyonun aynı anda olamayacağını savunur.

Ancak 1970’lerde görülen Stagflasyon bu teoriyi çökertmiştir.
Stagflasyon: Ekonomik durgunluk ve yüksek enflasyonun aynı anda var olması.
1973 ve 1979 yıllarında yaşanan petrol krizleri, stagflasyonun başlıca nedenleri arasında yer alır. Petrol fiyatlarındaki ani ve büyük artışlar, üretim maliyetlerini artırarak fiyat seviyelerinin yükselmesine ve ekonomik büyümenin yavaşlamasına neden olmuştur. Diğer sektörleri de etkileyen bu kriz, üretim maliyetlerinde artışa yol açmış, fiyatların yükselmesine ve ekonomik büyümenin yavaşlamasına sebep olmuştur. Enflasyonla mücadele için sıkı para politikaları uygulanırken aynı anda ekonomik durgunluğu çözmek için yeterli mali teşviklerin olmaması da stagflasyonu tetikleyen başkaca bir etmendir. Bu ekonomik konjonktür Keynesyen politikaların terkedilmesine yol açmıştır. Philips eğrisinin ise kısa vade için geçerli olabileceğine uzun vadede işlerliğini ve sürdürülebilirliğini kaybettiği inancını kuvvetlendirmiştir. Bu sebeplerle Neoliberal politikalara geçiş yapılmıştır.

Neoliberalizm, devletin ekonomideki rolünün ciddi şekilde azaltılmasını ve piyasaların serbest olması gerektiğini savunur.
1979’da Margaret Thatcher'ın Birleşik Krallık başbakan olmasıyla birlikte, Keynesyen politikalardan uzaklaşılmış neoliberal ekonomik politikalar benimsenmeye başlanmıştır. Thatcher, özelleştirme, deregülasyon ve sendikaların gücünün azaltılması gibi politikaları uygulamaya başlamıştır.
Benzer şekilde 1980 yılında Ronald Reagan'ın başkanlığı döneminde ABD, Keynesyen politikalardan uzaklaşarak "Reaganomics" olarak bilinen neoliberal politikaları benimsedi. Vergi indirimleri, devlet harcamalarının kısıtlanması ve deregülasyon bu dönemde öne çıkan politikalar oldu.
İlerleyen yıllarda Almanya, Fransa ve diğer Batı Avrupa ülkeleri de neoliberal politikaları uygulamaya başladı. Maastricht Antlaşması (1992) ve Avrupa Birliği'nin ekonomi politikaları, mali disiplin ve bütçe açıklarının kontrol altına alınmasını öncelik haline getirdi.
Ayrıca borç krizleri yaşayan Latin Amerika ülkeleri ve Asya'daki bazı ülkeler de IMF ve Dünya Bankası'nın öneri ve baskıları doğrultusunda neoliberal reformlar uyguladı. Bu reformlar arasında özelleştirme, ticaretin serbestleştirilmesi ve mali disiplinler yer aldı.
Mali disiplin: Bir hükümetin bütçe açığını kontrol altında tutma ve kamu borcunu sürdürülebilir bir düzeyde tutma amacıyla uyguladığı ekonomik politikalardır.
Liberalizm daha çok ulusal çıkarları ve bu doğrultudaki düzenlemeleri göz önünde bulundururken Neoliberalizm Serbest ticaretin ve uluslararası sermaye akışlarının serbestleştirilmesi gerektiğini vurgular. Neoliberalizm, küresel piyasa entegrasyonunu teşvik eder. 20. Yüzyıl başlarında uygulanan liberalizm (sosyal liberalizm) devletin sosyal adaleti sağlama ve ekonomik eşitsizlikleri azaltma konusunda daha aktif bir rol alması gerektiğini savunur. Neoliberalizm ise “sosyal adalet” kısmına karşıdır. Deregülasyonu savunur ve özelleştirmeleri teşvik eder.
Deregülasyon : Ekonomik faaliyetler üzerindeki devlet düzenlemelerinin azaltılması.
Bu politikalar, verimliliği artırmak ve devletin mali yükünü azaltmak için yapılır. Neoliberalizme göre Devlet harcamaları kısılmalı ve bütçe açıkları azaltılmalıdır. Liberalizm de serbest piyasa ekonomisini benimser ancak gerektiğinde bazı önlemlerin alınması ve müdahalelerin yapılması gerektiğini savunurken neoliberalizm serbest piyasa ekonomisini çok daha katı ve radikal olarak savunur. Deregülasyon ve özelleştirme, neoliberalizmin temel ekonomik politikalarıdır. Sosyal liberalizm, sosyal refah devletini ve ekonomik eşitsizliklerin azaltılmasını savunurken Sosyal politikalar konusunda daha az müdahaleci bir yaklaşımı benimser ve sosyal hizmetlerin dahi özelleştirilmesini teşvik eder.
1980’lerde Turgut Özal, ülkemizi neoliberalizmle tanıştırmıştır. 1970'lerin sonlarında Türkiye, ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıyaydı.Yüksek enflasyon, dış borç krizi, düşük büyüme oranları ve işsizlik, ekonominin zayıflamasına yol açmıştı. Bu durum karşısında, 24 Ocak 1980'de ilan edilen ekonomik istikrar tedbirleri, Turgut Özal'ın danışmanlığında hazırlandı ve ülkenin ekonomik yapısını köklü bir şekilde değiştirmeyi hedefledi . Bu kararlar, Türkiye'nin neoliberal politikalara geçişinin başlangıcı oldu. Bu politikaları şu şekilde sıralayabiliriz:

İhracat Teşvikleri: Özal, ihracatı artırmak için çeşitli teşvikler getirdi. İhracat kredileri ve vergi iade mekanizmaları oluşturdu. Özal öncesi dönemde uygulanan Döviz yasaklarını kaldırdı ve döviz gelirlerinin serbest kullanımına izin veren düzenlemeler yaptı.
Dış Ticaret Rejimi: Dış ticaretin serbestleştirilmesi amacıyla gümrük tarifeleri ve kotalar indirilerek Türkiye'nin küresel pazarlara uyum sağlaması amaçlandı.
Yabancı Sermaye Girişi: Özal’ın dövizi serbest bırakmasıyla. yabancı sermaye girişini kolaylaştırdı.
Finansal Piyasaların Geliştirilmesi: İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın kurulması, sermaye piyasalarının gelişimini sağladı. Bu dönemde bankacılık sektörü de deregülasyon sürecine girdi.
Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT) Özelleştirilmesi: Devlete ait işletmelerin özel sektöre devri, Özal’ın uyguladığı neoliberalizminin en önemli politikalarından biriydi. Türk Telekom, PETKİM, SEKA gibi büyük kamu şirketleri özelleştirildi. İhaleler ve halka arzlar yoluyla gerçekleştirilen özelleştirmeler, ekonomik verimliliği artırmayı ve devletin mali yükünü azaltmayı hedefledi.
Mali Disiplin: Kamu harcamalarının kısıtlanması, bütçe açıklarının azaltılması ve enflasyonun kontrol altına alınması için mali disiplin politikaları uygulandı. (Mali disiplin, bir hükümetin bütçe açığını kontrol altında tutma ve kamu borcunu sürdürülebilir bir düzeyde tutma amacıyla uyguladığı ekonomik politikalardır.)
Tarım Politikaları: Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası aracılığıyla çiftçilere sağlanan krediler ve finansman imkanları kısıtlandı. Gübre ve mazot destekleri kesildi. Böylelikle kalite ve verimliliğin artırılması amaçlanmaktaydı.
Turgut Özal’ın politikaları, 1980’lerin ortalarından. İtibaren Türkiye’de hızlı bir ekonomik büyüme dönemi başlattı. İhracat hızla arttı ve GSYİH yükseldi. Türkiye özellikle tekstil sektöründe olmak üzere dünya pazarında rekabet gücü kazandı. Girişimcilik ruhunu canlandırdı. Ancak, neoliberalizmin temel sorunlarından olan gelir adaletsizliği ülkemizde de cereyan etti. Çiftçiye desteğin azalmasıyla köyden kente göçler arttı ve barınma ve istihdam sorunları yaşandı. Sendikaların gücü azaltıldı. Özelleştirmelerle sağlık ve eğitim sektölerine erişim adaletsizliği zirve yaptı. Sonuç olarak bazı kesimler için refahı oldukça arttıran bir sonuca yol açarken, başta çiftçi ve işçiler olmak üzere bir güruh için de ekonomik güvencesizlik ve zayıflık sorununu doğurdu. Nitekim 80’lerin sonlarında ekonomik krizlerle tekrar boğuşan bir Türkiye oluştu. Ancak bu durum neoliberalizm yüzünden miydi, neoliberalizm tam mânasıyla uygulanamadığı için miydi? Bu da başka bir yazımızın konusu.



Yorumlar